24 Şubat 2022 Perşembe
Müzik Yelpazesi ve Sezen Cumhur Önal
23 Şubat 2022 Çarşamba
Fright Night (1985)
Fright Night
22 Şubat 2022 Salı
Samantha Fox
Samantha Fox
11 Şubat 2022 Cuma
Transport Tycoon (1994)
Transport Tycoon
10 Şubat 2022 Perşembe
Levent Yüksel / Med Cezir (1993)
Levent Yüksel / Med Cezir
9 Şubat 2022 Çarşamba
Emret Bakanım / Yes, Minister (1980)
Temel hikaye 3 karakter arasındaki durum ve diyaloglarla şekillenir. Genel seçimi kazanmış partiden Bakan olan Jim Hacker, bakanlığın daimi sekreteri Sir Humphrey Appleby ve bakanın özel sekreteri Bernard (soyadını hatırlamıyorum artık:)) arasında koca bir siyaset eleştirilip yerden yere vurulur.
Emret Bakanım / Yes, Minister
İşin güzel tarafı hikayede hiçbir şekilde partilerin adı da geçmez. İngiliz siyasetinin önemli ve karşıt partileri Muhafazakar Parti ve İşçi Partisi'ne göndermeler yapılmakla birlikte direkt olarak yönlendirilen hiçbir şey yoktur. Zaten dizi partiler üstü bir arenada bütün bir siyaset anlayışını eleştirir.
İyi niyetli ve doğruları yapmaya çalışan yeni bakan Jim Hacker, işin kompetanı olmuş karşıt görüşlü Sir Humphrey ile sürekli bir didişme içindedir. Bernard ise her daim ikisi arasında kalmak zorundadır. Çünkü her ne kadar Jim Hacker'ın özel asistanı olsa ve ona sempati duysa da siyasi amiri ve bürokrasi içerisindeki geleceğinin anahtarını elinde tutan Sir Humphrey'e de uzak düşmemek gibi bir mecburiyeti vardır.
Hacker ve Appleby, sürekli olarak birbirlerinin yapmaya çalıştıklarının önünü keserler. Dizinin ana konusu da budur aslında. Bir bakıma da seçilerek ülkeyi yönettiğini sanan Bakanlarla ülkeyi gerçekten yöneten bürokrasi arasındaki güç mücadelesidir.
Tabi bunların arasında kalan izleyici, dizinin her anında kendini gülmekten alıkoyamaz. Emret Bakanım ile ilgili dönemin dergilerinden birinde okuduğum bir makaleden hatırladıklarım bile hala hafızamda duruyor. Öncelikle diziyi hiç kaçırmadan izleyen ünlü kişililerden biri Margaret Thatcher. Dizi 30'ar dakikalık bölümlerden oluşuyor (bir bölüm hariç) ve bölümler bir sahnede hem de seyirci ile çekiliyor. Böylelikle de seyircilerin verdiği tepkiler ve gülme efektleri son derece doğal ve doğru olarak yansıyor.
Bu dizinin ardından daha sonraları Emret Başbakanım adıyla devamı da yayınlanmıştı. Orada da Jim Hacker bir sonraki seçimde Başbakan oluyor ama Sir Humphrey'den bir türlü kurtulamıyordu. Dizinin 2005 yılında ülkemizde de Sayın Bakanım adıyla çekildiğini, başrollerinde Kenan Işık, Haluk Bilginer ve Ali Sunal'ın oynadığını belirteyim. Orijinali kadar olmasa da bizi anlatan bir versiyon olması açısından oldukça başarılı bir çalışma olduğunu da söylemek gerekir.
8 Şubat 2022 Salı
Eti Muzlu Gofret
Çok fazla çeşit ve lezzette gofretler olmasına rağmen, o dönemin çocukları için 80'ler ruhunu en iyi yansıtan gofret hiç kuşkusuz Eti Muzlu Gofret'tir. Gofretinin çıtırlığını, kremasının enfes aromasını övecek değilim elbet. :) Ama bütün gofretler içinde onu özel bir yere koyarım. Günümüzde üretilmiyor olmasına ve en son belki de 30 yıl önce yemiş olmama rağmen tadı hala damağımda.
Çocukluğun en eğlenceli, en keyif veren şeylerinden biriydi benim için Eti Muzlu Gofret. Özellikle yaz aylarında hemen her gün 1 tane gofret yerdim. Kaloriymiş, sağlıksızmış gibi laflar hikaye tabi bizim için. Günde 100.000 kalori harcar bir halimiz vardı. Ne yesek hemen ardından 2 katı fazla kalori yakardık. Çocuktuk, yerimizde duramazdık.
Eti Muzlu Gofret
Bu gofretin enteresan bir özelliği vardı bu arada. Ki yaşıtlarımın pek çoğu da aynı özellikten dolayı almayı tercih ederlerdi. Gofretin kabındaydı özelliği. Hayır hayır, janjanlı, altın sarısı görünümü filan değil. Küçük, hileli ama havalı bir şeydi.
Kolunuza bolca kolonya döküp gofret paketini kolonyalı yüzeye yapıştırıp bir süre beklediğinizde paketin üzerindeki zürafa kolunuza dövme olarak çıkıyordu. Ucuz ve dayanıksız bir dövmeydi ama 80'li yılların basit dünyasında bizim gibi çocuklar için oldukça "havalı" bir durumdu bu. Muhtemelen de cilde filan zararlı bir şeydi ama kim takar tabi onu o zamanlar. Ha bir de yazıların dövme olarak çıkmaması için zürafanın etrafını kesmek gerekiyordu.
Aynı durum biraz saçma olmakla birlikte Çokomilk (ki buna da daha sonra mutlaka değineceğiz) paketlerinde de vardı. Kolunuzda Çokomilk yazısıyla dolaşmak isterseniz zürafa yerine bu paketi de tercih edebilirdiniz. İşin o kadar cılkını çıkarmıştık ki diğer arkadaşlardan daha değişik bir dövmeye sahip olma niyetiyle elimize geçen her paketi kolonya baskı yöntemiyle deneyip duruyorduk.
Neyse ki dönem çabuk bitti de fiziksel görünümümüzü ve sağlığımızı bozmadan bugünlere gelebildik. 3-4 cm kalınlığında ve 14-15 cm uzunluğunda bir gofret ve ona ait paketten bile yeni dünyalar yaratabiliyorduk eskiden. Aklımız temiz, ufkumuz geniş, hayallerimiz her daim yanımızdaydı. Bütün saçmalıklarına, eksikliklerine, yanlışlıklarına, acılarına rağmen güzel günlerdi 80'ler.
7 Şubat 2022 Pazartesi
Kara Kartal / Black Eagle (1988)
Kara Kartal / Black Eagle
6 Şubat 2022 Pazar
Casio Alarm Chronograph
O zamanlarda walkman ile birlikte en öne çıkan aksesuarlardan biri de saatlerdi bizim için. Saat denince de akla sadece Casio gelirdi. Akla ilk gelen filan da değil, tek o gelirdi. Değişik özelliklere sahip birçok Casio saat bulmak da mümkündü. Şimdilerde çeşit sayısı belki de binlerce kat artmış olmasına rağmen o dönemdekilerin hepsi birbirinden farklıydı.
Casio Alarm Chronograph da bu farklı modellerden biri. Belki de pek çoğumuz için ilki. Daha sonra muhtemelen bloga alacağımız GS-12, GR-3, DBC-62 gibi modellerin öncülü, hepimizin büyük bir tutkuyla istediği ve bence Casio'nun medar-ı iftiharı olan bu saatin kendine has, karizmatik ve etkili bir duruşu vardı.
Büyükler arasında tercih ediliyor olması ve bizim kendimizi büyük gösterme çabamızın da buna katkısı vardır elbet. Metal çerçevesi, dijital oluşu, kronografı, ekranı aydınlatma özelliği ve hepsinden önemlisi su geçirmez olması dönem çocuklarının ağzını sulandırıyordu. En azından benim büyüdüğüm o küçük kasabada durum böyleydi.
Benden önce babamda vardı bu saatten. Filmlerde gördüğüm "al evlat, bu saat artık senin" repliğinin gelmesini uzunca bir süre beklediğimi hatırlıyorum. Ama gelmedi işte o replik. Adam saatini seviyordu, diyecek bir şey yoktu. Doğal olarak iş başa düştü. Yıl içerisinde büyüklerden para koparılabilecek bayramlar hemen listelendi. Simit nasıl satılır konusunda ciddi çalışmalar yapıldı. Hangi çizgi romanlar satılabilir hakkında piyasa araştırması tamamlandı ve süreç başladı.
Çizgi romanlarımı satmaya yeltenmedim bile. Saat mi çizgi roman mı sorusuna verecek cevabım çok netti. O nedenle diğer yöntemleri kullanarak saat ulaşmaya çabaladım. Çok uzun sürecek filan diye düşünüyordum. Şimdilerde öyle mi bilmiyorum ama o zamanlarda simit satmak ciddi bir kazanç getiriyormuş. 2 aylık "simitçilik"ten sonra cebimde Casio Alarm Chronograph'ı alacak kadar para biriktirmiştim.
Günümüzde karışık halde ucuz Çin ürünleri satan yerlere Japon Pazarı denilmekle birlikte 80'lerde onların adı 1001 Çeşit idi ki bu konuya daha sonra mutlaka değineceğiz. Neyse, bu 1001 Çeşit'e gidip saatimi aldıktan hemen sonra dükkandan koşarak fırladığımı hatırlıyorum. O kadar heyecanlanmıştım ki yerimde duramıyordum.
Saati koluma takıp tanıdığım herkese gösterdiğimi de hatırlıyorum. Hey gidi günler ve hey gidi Casio Alarm Chronograph...
5 Şubat 2022 Cumartesi
Mantık Bulmaca
İlkokulun sonlarına doğru, zamanın DPY (Devlet Parasız Yatılı), Anadolu Liseleri ve Özel Okullar sınavlarına hazırlanırken kafayı dağıtmak, belki biraz da toparlamak, akıl sağlığını yerinde tutabilmek adına girdiğim arayışlardan birinde tesadüfen karşılaşmıştım Mantık Bulmaca ile. Bizde mantık bulmaca olarak kullanılmış ama yabancı örnekleri "cross logic", "logic grid puzzles" ya da "logic puzzles" olarak geçiyor.
Mantık Bulmaca
Dedim ya kafanın gitmeye başladığı dönemler. Aynı anda 3 sınava birden hazırlanıyorsun. Konular hepsinde aynı belki ama üçünün de stresi ayrı ayrıydı. Bu stresin ilk sınavdan 1 gün önce büyük bir öfkeye dönüştüğünü de hatırlıyorum. Peder bey sınavdan önceki gün "kazansa da göndermicem zaten" dediği anda 2 yıllık çalışma temposu, sinir stres her şey birbirine girmişti. Bu da ayrı bir hikaye konusu tabi.
Neyse, böyle bir dönemde sadece mantık ile çözebildiğiniz bir bulmaca hayal edin. Maddeler halinde sıralanmış verileri ayıklayıp kimin, nerede, ne yaptığını filan çözüyorsunuz. Çok eğlenceliydi. Günlerce, gecelerce bulabildiğim her boş vakitte bu bulmacaları çözmeye çalıştığımı hatırlıyorum.
Bir de adını doğru hatırladığımdan emin değilim ama Beyin Jimnastiği diye bir dergi kitap çıkmıştı bulmaca popüler olunca. Orada da epeyce vardı bunlardan. Hatta motivasyon için ödül bile koymuşlardı ki ödül o dönem için muhteşem olarak tanımlanabilecek bir ödüldü. Bütün bulmacaları çözüp gönderiyordunuz ve çekilişe katılıp ZX Spectrum kazanma şansını yakalıyordunuz.
ZX Spectrum mutlaka blogda bir gün yer alacağı için henüz o konuya girmiyorum ama bulmaca da, dergisi de, motivasyon sebebi de gayet iyiydi diye belirteyim.
Günümüzde Mantık Nostalji adıyla bazı yerlerde yine yayınlanıyormuş bu bulmacalar. Ama internette özellikle mobil cihazlar için hem AppStore'da hem de PlayStore'da pek çok uygulama yapılmış. Merak edenler arayıp bulabilir. Ülkenin son durumunda pek ihtiyacınız olur mu bilemiyorum ama en azından biraz kafanız dağılır. :)
Ha bu arada bu tarz bulmacaları ilk ortaya çıkaranın da Charles Lutwidge Dodgson ya da bizde ve aslında her yerde bilinen adıyla Lewis Carroll olduğunu söyleyelim.
4 Şubat 2022 Cuma
Social Distortion / Mommy's Little Monster (1982)
Social Distortion / Mommy's Little Monster
3 Şubat 2022 Perşembe
Command & Conquer: Red Alert 2 (2000)
Command & Conquer: Red Alert 2
2 Şubat 2022 Çarşamba
Atlantis'ten Gelen Adam / Man From Atlantis (1977-1978)
Atlantis'ten Gelen Adam
1 Şubat 2022 Salı
Voltran
Voltran
Japonların değişik hayal gücü örneklerinden biri olan Voltran, 5 farklı renkte ve aslan biçiminde olan robot araçların birleşerek büyük bir robot olmasını ve karşısındakilerle savaşması fikrini temel alır. Her ne kadar "sen kolunu oluştur, ben bacağını yapıyorum" şeklinde tuhaf bir birleşim monoloğu olsa da o dönemde çok sevdiğimiz arkadaşlarımızdan biriydi.
O kadar etkilenmiştik ki milletçe, bir şeyi / şeyleri alabilmek için bir araya gelme deyimi olarak "hadi voltranı oluşturalım" kullanılır olmuştu.
Çizgi filme dönecek olursak, merak ettiğim birkaç soru vardı hep. Çözememiştim. İlki neden robot araçlar aslan şeklindeydi? Salak mıyız da yaptığımız teknolojik aleti aslan şeklinde üretiyoruz? Ormanlar Kralı olması, robotu daha güçlü daha korkutucu mu yapıyordu? Belki çizgi filmde anlatılmıştır bu mesele ama ben kaçırmışım herhalde.
Diğer sorun da "ışın kılıcı"nın nereden çıktığıydı. Aslanlar birleşip dev robotu yani Voltran'ı oluşturduğunda Voltran iki elini birleştirip iki yana doğru çektiğinde ortada bir ışık parlaması eşliğinde kılıç oluşuyordu. Ha bir de robotun elinde kılıcın ne işi var sorunsalı var ki ona hiç girmiyorum.
Bu arada belirteyim... Asıl adı Voltron idi ama sanırım söylenmesi zor olduğundan olsa gerek, tek harf değişikliğiyle dilimize uydurulmuştu. :)
Şimdilerde çizimleri kötü görünse de o zamanlarda ağzımız açık, yerimizde duramaz bir şekilde izlediğimizi hatırlıyorum Voltran'ı. Hemen hemen aynı dönemlerde bir de Robotech vardı ki o da başlı başına başka bir yazıya konuk olabilecek nitelikte. He tabi bizim gibi darbe sonrası hayatı anlamlandırmaya çalışan, ergenliğe bile ulaşmamış tipler Robotech mi Voltran mı kıyasıyla birlikte birbirimize çok fazla da girişmişliğimiz vardır.
Güzel günlerdi işte. Antin kuntin robotlar, gücün sadece kendinde olduğunu iddia edenler, walkmanler, ninja filmleri vs. Eğlendiğimiz, kendimizi bulmak için çabalamaya bile başlamadığımız zamanlardı.