2 Nisan 2022 Cumartesi

Blue Jean Dergisi

Çocukluğumda babamın eski Ses, Hey gibi dergilerinin arasında dolanıp kaybolmaya bayılırdım. İlgi alanım olan pek çok şey hakkında bir dolu bilgi sahibi olmuşluğum vardır bu iki dergi sayesinde. Ama dergilerin eski tarihli olması, güncelliğini yitirmesi ve inceleyip okumadığım sayılarının kalmaması gibi etkenlerden kaynaklı bir eksiklik hissetmeye de başlamıştım. Etrafta okuyacak, içine dalıp saatlerce ortalıkta olmayacağım bir şeyler arıyordum.

Çizgi romanları bu arayışın dışında tutuyorum. Onlar artık olmazsa olmazlara dönüşmüştü. Haftalık yayınlar bittiğinde eski sayılardan seçki yapıp okuma şansın oluyordu. Bütün hikayeyi bilmene rağmen en ufak bir sorun yaşamadan tekrar tekrar okuyabiliyordun.

Blue Jean Dergisi

Neyse ki kısa süre sonra yeni bir dergi çıktı. Rengarenk, parlak kağıda baskı, üzerinde de tanıdığım, bildiğim tipler. Haftalıktan arttırılanların olduğu kitabın arasından çekilen bir miktar parayla gidip aldım tabi dergiyi. Darı ambarına düşmüş aç tavuk misali bütün sayfaları, en küçük yazılarına kadar okudum. Hatta alt solda, baskıdan kalma CMYK'yı bile okuyup ne olduğunu anlamak için ansiklopedi karıştırmışlığım da vardır.

O dönemde Blue Jean dergisi bizim için bulunmaz bir hazineydi. Dünyanın pek çok yerinden popüler kültür ile ilgili haberleri kolayca elde etme şansına sahip oluyorduk. Bahsettiğim zamanlar bırakın interneti, cep telefonlarının bile olmadığı zamanlar. Bu tip bilgi ve haberlere ulaşmanın kıymetini o dönemin çocukları çok iyi bilir. Sinemalarda gösterime çıkan yeni filmler, müzisyenlerin yeni albümleri, dünyanın pek çok yerinde yapılan konserler vs. Hepsi hakkında dergi sayesinde haberdar oluyorduk. Ha, izleme görme şansımız oldu mu? Tabi ki olmadı. O zamanlarda filmler bile en iyi ihtimalle birkaç ay gecikmeli geliyordu sinemalara. Birkaç yıl sonra izlediğim filmler bile var benim.

Blue Jean bizim bu tip popüler şeylere olan açlığımızı giderme konusunda ciddi bir kaynak olmuştu. Zamanla kendini geliştirip farklı şeylerle de öne çıkmayı başardı. Dönemin promosyon furyasına kapılıp değişik pek çok şey dağıttığını da hatırlıyorum ki bir yaz sayısında verdiği Blue Jean logolu frizbi (frisbee) hala evin içinde bir yerlerde.

29 yıl yayınlandıktan sonra bir ara kapanmış olsa da sonra tekrar yayın hayatına başladığını okumuştum bir yerlerde. Hala yayınlanıyor mu, hala en azından bazı gençlere ilham veriyor mu bilemiyorum. Ama en azından bir kişiyi de olsa etkilediğine eminim.

1 Nisan 2022 Cuma

Kaymaklı Leblebi Tozu

Öncelikle bu ürünü hatırlayanlar yaşlandıklarını kabul etsinler. Ardından da bu enteresan buluşun 90'lara ait olduğunu düşünenler biraz kenara çekilsinler. Zira 80'lerde hemen bütün bakkallarda bulunabilen bir atıştırmalıktı Kaymaklı Leblebi Tozu. Bu arada özellikle belirteyim, hangi sınıfa girdiğine dair hiç bir fikrim olmadığı için atıştırmalık olarak tanımladım. Gerçekten de yenilebilir özellikleri olmasına rağmen nasıl sınıflandıracağını bulması çok zor olan bir ürün bu. He ama 80'lerde belki de kilolarca tüketmişliğimiz de vardır. O nedenle kendisine saygıda kusur etmiyor, nostaljik duygularla kucaklıyoruz.

80'lerin o tuhaf havasında bizi biz yapan saçmalıklardan biri olması gibi bir özelliği vardır bu Kaymaklı Leblebi Tozu'nun. Çocuk aklımızla çok enteresan bir şeymiş gibi oyun aralarında, dinlencelerde, yazın kavruk günlerinde, ağaçların altında, kaldırım kenarında otururken fazlasıyla ilgi odağımız olmuştur.

Kaymaklı Leblebi Tozu

Birbirinden farklı birkaç türü olduğunu hatırlıyorum. Benim en çok sevdiğim ve tükettiğim, dandik silindirik bir plastik kutu içinde olanıydı. Paket her an yırtılacakmış gibi bir inceliğe sahipti. Bu inceliğin acayip bir esneklik kazandırdığını ve normalde biraz fazla sıktığın zaman bütün leblebi tozunun üstüne başına püskürdüğünü defalarca test etmişliğim vardır. Bir de tam anlamıyla ve gerçekten de hasta olduğum bir kaşığı vardı. Çember şeklinde bir plastiğe tutturulmuş onlarca düz plastik. Çok hoş gelirdi o zamanlar gözüme.

İçerisinde bulunan, adı kaymak olan ama aslında kaymakla alakası bile olmayan o şekerli şeyi de acayip severdim. Günümüzda marshmallow olarak bilinen ürünün daha yumuşak, hatta biraz sıvı hali gibi bir şeydi. Tek başına yemek için fazla tatlıydı ama altındaki leblebi tozu ile birlikte efsane bir lezzete dönüşüyordu. Ya da o zamanlar biz öyle sanıyorduk.

Bir de bunun külah içinde olanı vardı ama külahı külah değil başka bir şeydi. Neredeyse dondurma yemekten vaz geçirecek kadar kötü bir şeydi. Gerçi şimdi düşününce belki de yenmemesi gereken bir şeydi de biz yiyorduk. Mantığı aynıydı tabi. İç kısmı leblebi tozu, üstü de dandik kaymak.

Güzel günlerdi ama. Kaymaklı leblebi tozunun da tadı güzel gelirdi o zamanlar.