Oyunun mantığı çok basitti. Elindeki çiviyi toprağa atarak saplayarak başlıyorsun. Rakibin de aynı şekilde saplıyor. Bu açılış hamlesinin ardından oyunun asıl amacı başlıyor. İkinci atışı ya da saplamayı yaptığında ilk nokta ile ikinci nokta arasını çizerek birleştiriyorsun. Amaç, bu birleştirmeyi o kadar keskin yapacaksın ki senden sonraki oyuncunun dışarı çıkış yolunu kapatacak ve onu içeride sıkıştıracaksın. Dediğim gibi zekaya dayalı değil. El becerisi önemli. Ama acayip eğlenceli.
Tabi cılkını çıkarmaya meyilli çocuklar olarak en iyi toprağı bulmak için uğraşırken dere kenarına, bataklığa kadar gitmişliğimiz var. Not olarak belirteyim, bataklıktaki toprak çok yumuşak olduğu için doğru düzgün oynayamıyorsun. Daha kötüsü, her yere bata çıka akşam evde yediğin fırçanın haddi hesabı da olmuyor. Bir keresinde terliğimi kurtaramamışlığım vardır o bataklıktan. Sivrisinekleri ve envai çeşit börtü böceği de unutmamak lazım. Aramızda sıtmaya yakalanan arkadaşlarımız da olmuştur.
Bu noktada belirtmeliyim ki bazı saftirik arkadaşlarımın kendi ayağına ya da diğer oyuncunun ayağına çivi saplamışlığı da vardır. Hatta uç noktada olan bir olayda yerden seken çivinin arkadaşın dizinin üstüne girdiğini de çok net hatırlıyorum. Tabi bu tip olaylar bizim bu oyunu oynamamamız için herhangi bir engel ya da gerekçe teşkil etmiyordu. Olay gününün stresini attıktan hemen sonra, ertesi gün aynı oyuna mutlaka devam ederdik.
Böyle anlatınca, oyun çok tehlikeli ve saçma gelebilir. Ama öyle değil işte. Bir kez oynayan ardı ardına defalarca oynamak istiyor. Hatta bu yazıyı yazarken bile aklımdan geçmiyor değil. Paraşütçü asker gibi sakin bir oyun olmaması biraz gözümü korkutuyor tabi. Çocukken içine girdiğimiz agresif tutumları da düşününce oynamamanın en doğru olduğuna da ikna oluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder