25 Eylül 2021 Cumartesi

Paraşütçü Asker

Fikri insanın babası verince sorumlulukları da kabul etmiş sayılır di mi? Başıma bu konuda ne geldiyse hepsi babamın yüzünden. Sen ilkokula giden çocuğa "ben çocukken babaannenin dolabından çarşaf çalıp çarşafa taş bağlar İmam Hatip'in çatısından atardım, paraşüt gibi süzülürdü" dersen o çocuk onu yapar! Ben de yaptım elbette. Ha tabi çok büyük ölçekli olması yerine, dönemin olanaklarından faydalanıp daha küçük boyutlu olanını yaptım. Hem de defalarca.

Paraşütçü Asker

Babamın çarşaf - taş kombinasyonunu geliştirip, plastik oyuncak askere naylon poşet bağlayarak yaptığım bu oyuncak için bir sürü tehlike atlattığım gibi çok fazla fırça yemişliğim de var. Öncelikle oyuncağın nasıl imal edildiğini anlatayım. Naylon poşet alınıp kenarlarından kesilip açılarak dikdörtgen hale getirilir. Poşetin köşelerine aynı uzunlukta (tercihen annenin örgü iplerinden) ipler bağlanır. İplerin açıkta kalan uçları birleştirilerek plastik oyuncak askere bağlanır. Al sana paraşütçü asker. İşe de yarıyor gerçekten. 

Poşet ne kadar büyük olursa o kadar iyi diye düşünmeyin. Çok saçma bir şeye dönüyor o. Oyuncak askere uygun boyutta poşet yeterli. Bu iş bittikten sonra yapmanız gereken şey balkondan, pencereden artık boş bulduğunuz neresi varsa paraşütçüyü yerçekimine bırakmak. 

Askerin ağırlığı ile aşağı düşerken poşetin içine ciddi miktarda hava doluyor ve hızı yavaşlayarak paraşüt havada süzülüyor. Acayip eğlenceli bir oyuncaktı o zamanlar bizim için. Bu konuda farklı denemelerimiz oldu. Misal bir keresinde güzel bir oyuncak arabayı denemiştik. Lakin poşetin boyunun arabanın ağırlığını taşıyacak kadar büyük olması gerektiğini hesaplayamamışız. Oyuncak kırılınca bir dolu fırça yedik tabi.

Bir de o dönemlerde bu işin tehlikesi çoktu. Evin balkon ya da penceresinden atmakta sıkıntı yok. Lakin dairenin bulunduğu yükseklikten daha yüksek yerleri görünce çocuk aklı "lan oradan atsam nasıl olur acaba" diye çalıştığı için tehlike doğurabiliyor. Bizim çocukluğumuzda da sınırlar biraz fazla esnek olduğunda bulduğumuz her inşaata çıkıp paraşütçü askerimizi atma eğilimindeydik.

Eh inşaat olunca elbette ya duvarı, ya balkon demiri eksik oluyor. O durum da epeyce tehlikeli. Tabi bir de inşaat sahibi faktörü de var. Hayır sanki o boyumuzla koca binayı yıkacakmışız gibi bir tavırla kovalarlardı. Tehlikeliymiş, problem çıkarmış filan değil gerçekten. İnşaata zarar gelmesin mantığıyla tamamen.

Ne değişik günlerdi yahu. Bugünlere sağ salim gelmiş olmamız bir lütuf olsa gerek.



24 Eylül 2021 Cuma

Ziyaretçiler / Visitors (1984)


En iyi, en güzel, en muhteşem gibi listeleri olmayan biri olarak en etkilendiğim, en eğlendiğim, en heyecanla beklediğim ve o dönem en sevdiğim dizi olarak Ziyaretçiler'in adını anında veririm. Orijinal adıyla Visitors, daha sonraları tekrar çevrildiyse de eskisinden aldığım tadı bir türlü bulamadığımı belirteyim. Lakin hiç de fena değildi. Bütün sıkıntı dizide Michael Ironside'ın olmamasıydı. :)

Ziyaretçiler / Visitors (1984)


Cumartesi akşamları geç saatlerde yayınlanırdı o zamanlar. Günün yorgunluğu üstüme fena halde çökmüşken bile gözümü kırpmadan, yerimde duramadan, hatta tam anlamıyla gaza gelerek izlediğimi çok iyi hatırlıyorum. Konu fazlasıyla klasik şimdiden oraya doğru bakıldığında. Dünyaya iyi niyetlerle geldiklerini söyleyen ama bir anda konuyu tersine çeviren uzaylılarla insanların mücadelesi. Ama karakterler, insanda yarattığı merak duygusu, basit ama korkutucu fikirler ile izleyeni avucunun içine kolayca alıyordu.

Bütün yaşadığı aksiyona, kavga dövüşe rağmen kıyafetleri bir türlü kirlenmeyen kameraman Donovan (Marc Singer), sade güzelliği ile insanı mest eden Dr.Julia Parrish (Faye Grant) ve efsanevi kişiliği, kodum mu oturturum tavırları, siz yokken biz buralarda at oynatırdık bakışları ile Tyler (Michael Ironside), bir dönem boyunca aileden biri gibiydiler. Donovan'ı çok sever, Julia'a hasta olur ama Tyler'a efsanevi bir hayranlıkla bakardık.

Unutmadığım ve izlerken fena gaza geldiğimi hatırladığım bir sahne var diziden. Tyler ve ekibi uzaylıların karargahına saldırıyorlar. Elemanlar saklanarak ateş ederken Tyler elinde otomatik silahla dimdik üzerlerine yürüyerek ateş ediyordu. Karargah ele geçirildiğinde balkondaki direkte asılı olan uzaylı bayrağını indirmeye çalışıyorlar ama bir türlü beceremiyorlardı. Tyler sert bir bakış atıp silahıyla demire bağlanan bayrağın bağlarını koparıyordu. Fenaydı diyorum... çok fena!

Tabi rol model olarak alınmaması da gerekirdi Tyler'ın. Zira mahalle arasındaki oyunlarda gaza gelip birbirimize giriyorduk acayip bi şekilde. Dizideki aksiyonu gerçek hayatta yaşayacağız diye kaç metre yüksekliklerden atlayıp, sokaklarda kaç tane takla attığımızın haddi hesabı yok!

Hayatımızın garip ve güzel günlerini bir arada yaşadığımız 80'lerin en keyif verici yanlarından biriydi Visitors. Kişisel arşivde bulunan dizilerden biri olduğunu da belirteyim. Şimdilerde izleyene pek yavan gelecek olan efektleri, fare yiyen uzaylıları ve Tyler'ı ile akıldan silinmeyecek bir TV fenomeni olduğunu da söyleyeyim.

*Diziyi bilenler Diana'dan (Jane Badler) bahsetmediğimi farketmişlerdir. O başlı başına bir yazının konusu olabilecek niteliklere sahip, o kadarını söyleyeyim...